3 Eylül 2016 Cumartesi

Bilinmezlik Adına

İnsanı bu gerçeklikte tutan şeylerden biri duygularıdır. Duygularından arınmış bir insan; insan olmaktan çıkmış ve bilinci tamamen özgürlüğe kavuşmuş demektir. Artık gerçeklikten tamamen soyutlanmış olan ruhu, ebediyen huzura kavuşmuştur. Gördüğü sevgiden hiçbir şey hissetmiyorsa ve kimseye sevgi, nefret, üzüntü hissetmeyip acı çekmiyorsa; bu dünyadaki gerçek olmayan gerçeklikten kurtulmuş demektir. Asıl gerçekliği o zaman görmeye başlar, beyninin ona oynadığı oyun bir son bulmuştur artık. Bilinci yeniden evrenin bir parçası olmaya hak kazanmıştır. Yalnızca ölüm ilgilendirir bu noktadan sonra onu. Ölürken beyninin salgıladığı maddeyle asıl gerçekliği gözleriyle görme lütfunu tadacaktır.

Beynim bana bir şeyi hayal ettirebiliyorsa, bu hayalin gerçek olmama ihtimalini düşünmeme gerek olduğunu sanmıyorum. Düşünülen her hayal, görülen her gerçeklik kadar gerçektir kafamda. Bilinmezlikten oluşan şu evrende –ya da biz insan bilinçlerinin bilmesi gerekmeyen şu evrende– bilinmeden oluşan her hayal, düş gerçektir. Eğer kurulan hayaller olmasaydı, bilinmezlik içinde kayboluşumuz ebediyen devam ederdi. Bildiğimizi düşündüğümüz her şeyi kapsayan bir şey varsa o da bilinmezliğin ta kendisidir. Çünkü bilinen ve öğrenilen her şey bir bilinmezlik olduğu için varlıklarını sürdürmektedir. Işığın varlığı biz onu bilinmezliğin içinde bir kalıba sığdırdığımız için devam etmektedir. Bu tüm evrendeki her şey için geçerlidir. Evrenin bilincinin oluşturduğu biz küçük bilinççikler, küçücük bilinçlerimizin toplamıyla evreni oluşturuyoruz. Yalnız başınayken beynimizdeki bir nöronun bir anlam ifade edebilmesi çok zordur fakat milyonlarcası bir araya geldiği zaman sırrını hala çözemediğimiz beynimizin yapı taşlarını oluştururlar.

Bir insanın mavi diye tabir ettiği kırmızılıklar olsaydı fakat biz o her kırmızı dediğinde ağzından dökülen kelimeyi mavi olarak algılasaydık ve bunu hiçbir zaman fark edemeyeceğimizi bilseydik, burada gerçek olan renk kırmızı mı olurdu, yoksa mavi mi bunu hiçbir zaman bilemezdik. Benim karşımda gördüğüm lambanın şeklinin yuvarlak olduğunu biliyorum ve karşımdakinin de onu yuvarlak olarak gördüğünü varsayıyorum çünkü gerçeklik budur diye düşünüyorum. Fakat bana yuvarlak gözüken lamba başkasına kare şeklinde görünüyorsa, her insanın algısında her şeyin çok farklı şeyler olarak canlandığını söylememde bir sakınca yoktur sanırım. Mesela doğuştan görme engelli olan bir insan düşünün, bu insan doğduğundan öleceği ana kadar sadece karanlığı mı görüyor dersiniz? Onun hayalinde kurduğu algıda, lamba şeklinin yuvarlak olmasına rağmen, dikdörtgen şeklinde var olması onun gerçekliğinin gerçek olmadığını mı gösterir? Elbette ki lambayı gerçek yapan onun şekli değil, bizim algımızda oluşturduğumuz lambanın hayalidir. Dünyayı hiçbir zaman göremeyecek olan bir insan, hayal gücünü tamamen evrenin kendisinden almıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder