Mecburiyetten bırakılmış sigaralar, böyle daha mutlu
olduğuna içten içe kendini inandırmacalar… Yokluktaydım, yokluğun
boşluğundaydım. Yalanlarda boğulmuş ve bu yalanlardan kurtulmak için daha çok
yalana batmış, hayatın yalanını yalanla yaşamaya başlamıştım. Yalan söylemek
zekâ işiydi gerçi, olmayan bir şeye inandırman, üstelik buna senin de inanman
gerekirdi. İnanmadığın bir yalanı sürdüremezdin. Bundan sonra yapılacakların ne
olacağını bilmediğim için, hiçbir şey yapmamaya başlamıştım. Artık yalanların
akışına bırakmıştım hayatımı. Zaten bir kere yalan söyledin mi, o yalanı
sürdürmek için bin beş yüz tane yalanın ardını arkasını kesemiyordun. Dünyanın
en güzel çiçeğine konmuş bir arı gibiydim ama çiçekten tek bir polen alacak
gücüm kalmamış gibiydi. Bunu başarsam bile bir yuvaya mensup değilmişim gibi
hissediyordum. Bir yuvam olduğunu varsaysam bile oraya gidecek mecal yoktu
bende. Ben yoktum sanki. Bir gün mutlu olacağım bir şey olsa ardından yirmi
tane olumsuz şey ortaya çıkıyordu. Bunlar gerçekten oluyor muydu yoksa sadece
benim kafamda ürettiklerim miydi çözemeyecek haldeydim. Olumsuzluklarımı kendim
yaratıp dururdum. Olumlu bir şeyin en olumsuz tarafını gün yüzüne çıkarmadan
rahat etmezdi içim. Nasıl bir paradoksa kapıldığımı çözemiyordum sadece. Benim
için engellenemez tek şeydi belki de bu. İnsan olarak sadece bir gün yaşasak
kelebekler gibi, gezinsek sadece oradan oraya… İntihar sağlardı belki bu
söylediğimi de, var mıydı ben de o cüret, o cesaret. İntihar cesaret gerektiren
aciz bir davranıştı benim için ama bir anda olmasa da, bir sigara yakardım
kısaltırdım ömrümü ya da içerdim bir duble kısaltırdım ömrümü, sarardım bir
cigara kısaltırdım ömrümü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder