İlk başta kendimden başlamayı düşünüyordum da, sonra neden kendimi koşullandırıyorum ki diye düşündüm. Eğer bunu düşünmeseydim girişte saçmalık dolu şeyler olmayacaktı belki de. Hep böyle saçma düşünen bir kişiliğim vardır işte. Buna rağmen kendimden bahsetmiş oldum. Burada kendi düşündüğüm (ne kadar saçma ya da gerçek önemli değil) şeyleri yazacağım.
20 Aralık 2016 Salı
İçimizde Var Olanlar
Gölgesini gördüğüm, sesini yanımdaymış gibi hissettiğim soyut varlığın somutluğunu ilan etmesinin ramak kaldığı noktadayım. Hareketlerimi hareketleriyle taklit ettiği fakat bazı düşüncelerimin tam zıttını temsil eden varlık sanki hayatımı ele geçirmeye çalışan, arkamdaymış hissiyatı verip arkamı döndüğümde yok olan bir gölge misali kapımın zilini çalıp duruyor. Kapının ardından gelen ulumalarının her biri bir cümle edasında kulaklarımda çınlıyor. Bazen öyle ithamlarda bulunuyor ki kendi benliğimden çıkıp kapının ardındaki soyutluk oluveriyorum. İşte o anda içimdekinin içinde olduğum hissi sadece huzur veriyor. Sanki yapmak istediklerimi an içinde yapmaya hazır bir formasyona bürünüyorum ya da bürünen kişi ben değilim bilmiyorum fakat bunun tam tersinin olmama ihtimali olma ihtimaliyle eşit durumda değil midir? Taştığım boşluğumdan, boşluğumun ardına doğru ettiğim seyahat, damarlarımın içine dolan saf bir bebeğin kanının tüm vücuduma, hatta beynimin kılcal damarlarına kadar olan yolculuğun her bir zerresini yok oluşla var oluşun sırrının doruk noktasındaymışım gibi verdiği hissiyatın çaresizliğinde bir yandan yücelip bir yandan boğulurcasına derinlemesine bir acı ve haz hissederken, bunu yaşayanın ben mi yoksa var olmaya çalışıp da var olmayan içimdeki ben mi olduğunun sorusunu cevaplayamamak yakıyor canımı en çok. Sanki içimdeki, farklı bir insanın düşüncelerini yansıtıyor ve yeniden var olma çabası içerisine giriyormuş gibi. Ya o benim ya da ben hiç var olmadım sadece birilerinin kalıntılarını yaşatıyorum içimde. Her insan kendini anlatma ve anlama çabasına girişir, peki ya aslında hepimiz kendi içimizde farklı insanları barındırıyor ve onların hayatını yaşıyorsak, sonuç, biz aslında kendimiz değil bir başkası olarak yaşıyoruza çıkıyor gibi. Hatta belki de bir başkası değil bir başkaları bile olabilir... Deneyimlerimizle kendimizi var etme çabasına girdiğimiz anda -ki bu doğduğumuz andan itibaren böyledir- düşüncesel olarak kendimizi birçok insanın belirlediği kalıpların arasında buluyoruz ve çoğu insanların deneyimlerine dayanarak kendi deneyimlerimizi şekillendiriyoruz. Tarihsel açıdan baktığımızda geçmişte yaşamış insanların düşüncelerine gerek kitaplardan gerekse çağımızda artık internet üzerinden kolayca ulaşarak, mantıklı olanları kendimiz için seçip şekillendiriyoruz. Kendimizi buluyoruz belki de fakat burada sorduğum soru, kendimizi mi buluyoruz yoksa içimize başka insanları mı yerleştiriyoruz? Kendi kendime bir konu hakkında bir düşünceye sahibim dediğim anda o kişi ben mi oluyorum yoksa o düşüncenin temellerinin şekillenmesindeki insan ya da insanlar mı bunu anlayamıyorum. Burada şu söylem ortaya çıkıyor sanırım; diğerleri var olmadan biz de var olamayız. Aslında bizi var eden şey daha önce yaşamış olan insanların içimize işlemeleri mi? Bir süre sonra bu insanların gölgesini değil de direk kendilerini görme düşüncesi korkutuyor açıkçası beni. İnsan bilmediği şeyden korkarmış. belki de bu korkulacak değil de tam tersi daha da fazlasını görmek ve işitmek isteyeceğim bir şeydir bilemiyorum. Belki de şizofren diye tabir ettiğimiz insanlar düşüncelerini görebildikleri için normal insanlardan üstün yaratıklardır. Fakat bunu becerebilen varlıkların azlığı sonucunda, normal insan olarak tabir ettiğimiz insanlar tarafından dayatılan bir kutu antipsikotik ilacın kullanımından sonra tekrar eskiye döndürülmeleri onların düşüncelerini somut olarak gördüklerini ve görebildiklerini değiştirmez sanırım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder